Dijital pazarlamada uzun süre çalışınca, sırf teknik metriklere bakarak değil, gerçek etkileşimlere de odaklanmak gerektiğini anladım. Arama motoru optimizasyonu (SEO) konusunda birçok yöntem konuşuluyor. Bazıları, yalnızca algoritma güncellemelerine veya anahtar kelime listelerine yaslanıyor. Benim gözlemim, uzun vadede insan hikâyelerine ve markanın özgün yönlerine ağırlık veren stratejilerin daha kalıcı sonuç getirdiği yönünde.

Yıllar önce konaklama sektöründeki bir projede, otelin fiziksel özelliklerini sıralamak yerine, misafirlerin deneyimlerini merkeze alan yazılar hazırladım. İlk başta odaların boyutu, yatak sayısı veya kahvaltı menüsü gibi bilgiler ön plandaydı. Metinleri düzenleyip “Sıradaki konuğumuzun deneyimi neydi?” sorusuyla yaklaşınca, arama motorlarında dikkate değer bir yükseliş gördük. Çünkü ziyaretçilerin sayfada kalma süresi arttı ve yorumlarda paylaşılan deneyimler, organik bir geri bildirim oluşturdu.

Bir başka çalışmada, el yapımı takılar satan bir atölyeyi ele aldım. Arama motorları açısından, ürün başlıklarını “gümüş yüzük” gibi genel ifadelerle sınırlamak yeterli değil. Müşteri öykülerine yer verip yüzüğü neden tercih ettiklerini, tasarım sürecini nasıl hissettiklerini anlattık. Google Analytics verilerine baktığımızda, trafik artışı kadar sayfada geçirilen sürenin de yükseldiğini fark ettik. Bu yöntem, algoritmaların “faydalı içerik” beklentisine cevap verdiği gibi, kullanıcıların merak duygusunu da besledi.

Teknik tarafla ilgili olarak, site hızı veya başlık etiketleri gibi detayları elbette ihmal etmem. Sayfa yüklenme süresi yüksek siteler, arama motorlarının gözünde zayıf bir deneyim olarak görülür. Bu yüzden görsel dosyalarının düzenli sıkıştırılması, HTML etiketlerinin doğru kullanımı gibi işlemler temel adımlar arasında yer alır. Yine de projenin ruhunu yansıtan, insana dair unsurları unutursak uzun süreli etkileşimler yakalamak güçleşir.

Ekip yönetimi yaptığım dönemlerde, SEO’nun yalnızca teknik uzmanlara bırakılmaması gerektiğini gözlemledim. İçerik ekibi ve tasarım uzmanlarıyla yakın çalışmak, özgün anlatım dili oluşturmayı kolaylaştırdı. Böylece, kullanıcı deneyimini ve arama motorlarının gereksinimlerini aynı masada tartışıp daha sağlıklı planlar yaptık. Sonuçta, SEO teknikleri de bir araç. Gerçek başarı, bu araçların markanın gerçek hikâyesiyle birleşmesinden doğuyor.

Bugün hâlâ yeni projelerde aynı yaklaşımla ilerliyorum. Her markanın birikimini ve tarzını iyi anlayıp, dijital stratejiyi o doğrultuda tasarlamak en verimli yol olarak görünüyor. Böylelikle, arama motorlarında üst sıralara çıkmakla sınırlı kalmayan, müşterilerle uzun süreli bağ kuran projeler şekilleniyor. Bu sayede, rakiplerden sıyrılmak kolaylaşırken, içeriklerin özgünlüğü de gerçekten hissediliyor.